11 Aralık 2009 Cuma

BASIN AÇIKLAMASI

E. GAZİ ÜTĞM. AVUKAT SERDAR ÖZTÜRK'ÜN EL VE PARMAK İZLERİ SİLİVRİ 2. SULH CEZA MAHKEMESİ'NİN 2009-593 SAYILI "PARMAK İZİ VE EL İZİ ALINAMAZ" KARARINA RAĞMEN, BASKI İLE ZORLA ALINDI. KONUYA İLİŞKİN OLARAK AVUKAT SERDAR ÖZTÜRK'ÜN BASIN AÇIKLAMASI AŞAĞIDADIR. KALEMİNİ, ONURUNU SATMAMIŞ BÜTÜN MEDYA KURULUŞLARINA, GAZETECİLERE KAMUOYU HUZURUNDA DUYURULUR.

BASIN AÇIKLAMASI

Kamuoyunda "Ümraniye/Ergenekon" adı ile bilinen soruşturma kapsamında, ofisimden çıktığı iddia edilen gizli belgeler ile mermileri ilk defa 06.06.2009 tarihinde hakim Metin ÖZÇELİK huzurunda yapılan tespitte gördüm. El konulan gizli belgelerin ve mermilerin tarafıma ait olmadığını, bu delillere kimsenin el sürmemesini talep ederek, tespit esnasında, herkesin ameliyat eldiveni giymesini ve derhal bu deliller üzerinde parmak izi inceleme yapılmasını hem hakimden hem de yazılı olarak savcı Zekeriya ÖZ' den talep ettim. Ancak bu parmak izi incelemesi yapılmadı. Kasten lehe olan delillerin karartıldığı iddiası ile savcı ÖZ hakkında HSYK.ya suç duyurusunda bulundum Bu hukuka aykırı eylemleri nedeni ile savcı ÖZ hakkında soruşturma açılmıştır ve halen soruşturma devam etmektedir

Bugüne kadar, soruşturmanın emniyet içinde yabancı bir gizli servis tarafından angaje edilmiş, belli bir cemaate mensup polisler ve ABD. tarafından fonlanan TARAF gazetesi tarafından karatılmaya çalışıldığını, askeri casusluk yapıldığını, sahte belgeler ve el konulan dijital veri depolama aygıtlarına emniyette geriye dönük içeriği suç teşkil eden bilgiler yüklenerek hedef alınan kişilerin tutuklanmasının sağlandığını açıkça ileri sürerek, bu polisler hakkında 10 dan fazla suç duyurusunda bulundum.

Halen tutuklu olarak bulunduğum SİLİVRİ 5 NOLU L TİPİ CEZAEVİNE, ilk olarak 26.10 2009 tarihinde, ellerinde herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın gelen polisler tarafından parmak izim alınmaya çalışılmış ise de, kendileri hakkında suç duyurusunda bulunduğum için delil üretmelerinin önüne geçmek maksadıyla soruşturma tamamlanıncaya kadar polise parmak izi veremeyeceğimi gardiyanlara belirterek polisi geri gönderdim. Bu işlemle, haklarında çok sayıda suç duyurusunda bulunduğum polisin aleyhimde delil üretmek maksadıyla parmak izi örneklerimi aradığı ortaya çıktığından, ilgili tüm kurum ve savcılıklara dilekçe yazarak, lehe olan delilleri toplayacak bir savcı atanması için yazılı talepte bulundum. Bu bağlamda, ofisimde kimlerin keşif yaptığının bilindiğini, ofisime mermi ve gizli belgeleri yerleştirenlerin bulunmasının gayet kolay olduğunu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına mukayese için parmak izi örneğimi verdiğimi, buna rağmen polisin parmak izimi almasının, sadece aleyhimde delil üretmeye matuf olduğunu öne sürerek, lehe olan delilleri toplayacak bir savcı atanmasının sağlanması için, Adalet Bakanlığından, HSYK.dan Yargıtay C. Başsavcılığından, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığından ve TBMM Adalet komisyonu Başkanlığından yazılı olarak talepte bulundum. Bu talebime bugüne kadar cevap verilmedi.

Ancak, İstanbul C. Başsavcılığı'na 02.12.2009 tarihinde gönderdiğim; "Behçet OKTAY cinayetinin ZİR VADİSİ ve GÖLBAŞI' nda bulunan silahlar ile ilgili olabileceği yönünde kuvvetli şüphe bulunduğunu, bu cinayetle ilgili Recai BİRGÜN adlı şahsın ifadesinin alınması ve adı geçen şahsın yurt dışına çıkışının yasaklanmasını", "Ofisimin keşfini yaparak, belgeleri yerleştiren kişilere veren şahısların kimler olduğu" ve "KAFES PLANI" adlı bilgilerin emniyet içinde bu soruşturmayı karartmaya çalışan bir ekip tarafından Levent BEKTAŞ' in CD.lerine el koyma anında "TALEBİNE RAĞMEN" kopyası verilmeyerek, sonradan yüklendiğini, bu şekilde ihbar


mailleri ve sonradan yüklenen bilgiler "MAYMUNCUK" gibi kullanılarak TSK.nin istenilen birliğine operasyon yapıldığını, emniyet tarafından hazırlanan soruların ÇOĞUNUN iddia edilen eylemlerle ilgisi bulunmadığı, daha çok biyografik istihbarat toplamaya ve askeri casusluğa yönelik olduğunu, böyle bir saçmalığın Afrika'da bile söz konusu olamayacağını, bu nedenle, emniyete gizli servis sızması bulunduğunun ortaya çıktığından, CD.lerin derhal TEM.den getirilerek askeri uzmanların denetiminde MİT' in casusluğa karşı koyma birimi görevlilerince İTÜ laboratuarlarında incelemesinin yaptırılarak, kafes planına ilişkin bilgilerin el koyma işleminden sonra yüklenip yüklenmediğinin tespit edilmesine" ilişkin talepleri içeren üç ayrı dilekçenin hemen akabinde, 03.12.2009/Perşembe günü, saat 16.15' te tutuklu bulunduğum Silivri 5 numaralı cezaevine gelen polisler tarafından, savcı Zekeriya ÖZ' ün ve Silivri savcısı Necip DOĞAN' in talimatı ile, 5271 sayılı CMK.nun 81 nci maddesine aykırı olarak RIZAM OLMAKSIZIN, ZOR KULLANILARAK PARMAK İZLERİMİN ALINACAĞININ belirtilmesi sonucu, haklarında suç duyurusunda bulunduğum polisler tarafından BASKI ile parmak izlerim alınmıştır. Bu nedenle, adı geçen savcılar ile açıkça CMK ya aykırı olan bu işlemi denetleyip önlemekle görevli iken, görevlerini yapmayarak kanuna aykırı eylemlere sebebiyet veren Silivri C. Başsavcısı ve özel yetkili başsavcı vekili Turan ÇOLAKKADI hakkında HSYK na suç duyurusunda bulundum. Bu işlem "PARMAK İZİ İNCELEMESİNİN, KİMLİĞİN TEŞHİSİ İÇİN GEREKLİ OLMASI HALİNDE" yapılmasını öngören CMK.nun 81 nci maddesine açıkça aykırıdır Ayrıca, CMK.da muvafakat olmadığı takdirde, ZORLA PARMAK İZİNİN ALINABİLECEĞİ şeklinde bir düzenleme de bulunmamaktadır. Benim KANDİL DAĞI' ndan gelen, kimliğinin ne olduğu dahi bilinmeyen "sözde" barış elçisi olmadığım, bu ülkede 11 yıl devlet memurluğu yaptığım, dokuz ( 9 ) yıldır da Ankara'da serbest avukatlık mesleği ile iştigal ettiğim nazara alındığında, KİMLİĞİMİN TEŞHİSİNDE bir sorun bulunmadığı çok açıktır. Kaldı ki, ben daha önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını talebi üzerine, mukayese için Adalet Bakanlığı görevlilerine parmak izi örneklerimi verdim. Dolayısı ile parmak izi incelemesinden kaçmadığım gibi bu işlemi talep eden bizzat benim. Sorun, emniyet içinde her turlu suçu işleyerek bu soruşturmayı yönlendirmeye karartmaya çalışan ETKİN ve GÜÇLÜ bir şebekenin varlığıdır Bu nedenle, parmak izimin emniyet tarafından alınması demek, bundan sonra, emniyet içindeki bu şebeke tarafından gömülecek silahların, patlayıcıların, üzerinde benim YAPIŞTIRMA parmak izimin çıkması ve bu parmak izlerinin kimyasal analizler yapılarak yapıştırma olduğu ortaya çıkana kadar da, TARAF gazetesi ve STV gibi artık deşifre olmuş, kaos yaratıcısı misyoner medya tarafından da hedef gösterilerek psikolojik harp yapılması demektir.

Kamuoyuna saygıyla deklare ederim.

Bu metin hhmemis.blogspot.com'daki CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, ADALET BAKANI VE İÇİŞLERİ BAKANINA AÇIK MEKTUP YAZISINDAN kısmen alıntı yapılarak yayınlanmıştır. Bilgilerinize

23 Kasım 2009 Pazartesi

"DEMOKRAT SUBAYLAR BİRLİĞİ" 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ BİLDİRİSİ

TARİH : 23 KASIM 2001 BİLDİRİ NO : 02

DEMOKRASİ BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. DEMOKRASİ’NİN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSENEBİLMESİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ETKİNLİĞİNE, BİLİMSELLİĞİNE, ÇAĞDAŞLIĞINA, YAYGINLIĞINA VE BEDELSİZLİĞİNE BAĞLIDIR.

EĞİTİMİN TEMELİNDEKİ AİLE, OKUL VE ÇEVRE ÜÇLÜSÜNÜN UYUMLULUĞU, HEM KENDİ İÇLERİNDE HEM DE BİRBİRLERİYLE BARIŞIKLIKLARI, ALINACAK MESAFELERİ YAKINLAŞTIRMAKTA, AKSİ DURUM İSE UZAKLAŞTIRMAKTADIR.

OKULUN ASLİ TEMSİL UNSURU OLAN ÖĞRETMENLERİMİZİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİ, MESLEKİ VE AKADEMİK YETERLİLİKLERİ, MESLEKİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI, MESLEKİ GELİŞME TARZLARI ETKİNLİKLERİNİN BELİRLEYİCİ UNSURLARIDIR. ANCAK BÖYLELİKLE ‘FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR’ KUŞAKLAR YETİŞTİRİLEBİLİR VE ANCAK BU KUŞAKLAR İLE ‘ÇAĞDAŞ UYGARLIKLAR SEVİYESİ’NİN ÜZERİNE ÇIKILABİLİR.

GEREK BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU’NUN 20 KASIM 1959 ‘ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ’ VE GEREKSE 10 ARALIK 1948 ‘İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİ’NDE TEMİNAT ALTINA ALINAN EĞİTİM HAKKI VE EĞİTİMİN İLK AŞAMASININ BEDELSİZ OLMASI DAHİ TÜRKİYE GERÇEKLERİNİ DEĞİŞTİRMEMEKTEDİR. ‘SINIFSAL AYIKLAMA VE AYRICALIKLAR İLE SINIFSAL KAYIRMAYA’ DAYALI EĞİTİM SİSTEMİMİZ BİR TÜRLÜ ‘SINIFSAL FARKLILIKLARA BAKILMAKSIZIN İNSANIN OLABİLDİĞİNCE GELİŞMESİNİ SAĞLAYAN, AYRICALIKSIZ, İLERİ VE YARINA, YANİ ÇAĞDAŞLIĞA YÖNELİK’ BİR HALE GETİRİLEMEDİ, KASITLI OLARAK GETİRTİLMEDİ.

1922 YILINDA BURSA ÖĞRETMENLER BİRLİĞİ TOPLANTISINDA ‘MUALLİMLER! ORDULARIMIZIN KAZANDIĞI ZAFERİ SİZİN VE SİZİN ORDULARINIZIN ZAFERİ İÇİN YALNIZ ZEMİN HAZIRLADI. HAKİKİ ZAFERİ SİZ KAZANACAKSINIZ. BEN VE BÜTÜN ARKADAŞLARIM, SARSILMAZ BİR İNANÇLA SİZİ TAKİP EDECEĞİZ; SİZİN KARŞILAŞTIĞINIZ HER ENGELİ KIRACAĞIZ’ DİYEN ATATÜRK BİLE BİR KENARA BIRAKILDI.

ŞİMDİLERDE ÜLKEYİ YÖNETENLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ YIKMAK BİR YANA HEMEN HER FIRSATTA EĞİTİMİN ÖNÜNDE ENGEL OLUŞTURMAKTA YARIŞTILAR. BAŞARILI DA OLDULAR.

ARTIK EĞİTİM, İNSANİ BOYUTTAN, İNSAN SEVGİSİNDEN, İNSANLIK İDEALİNE SAYGIDAN UZAKLAŞTIRILDI; TOPLUMSAL AMAÇLARINDAN SAPTIRILDI; DEMOKRATİK VE BİLİMSEL OLMASI GEREKEN İÇERİĞİ TALAN EDİLDİ. EĞİTİM SINIFSAL DENGESİZLİKLERİN KALDIRILMASI YERİNE DENGESİZLİKLERİ ARTTIRDI; KENTLER, BÖLGELER VE HATTA SEMTLER ARASINDAKİ EŞİTSİZLİKLERİ KALDIRMAK YERİNE DERİN UÇURUMLAR YARATIR OLDU. SONUÇTA İSTENEN GERÇEKLEŞTİ VE ÜLKE İŞSİZ, BOŞTA GEZER, DİPLOMALILAR İLE YARI CAHİL UNSURLARIN ARENASINA DÖNÜŞTÜ.

OKULLAR KARAKOL YAPILDI; ÖĞRETMENLER EK İŞ PEŞİNE DÜŞTÜ, ONLARIN İKİNCİL İŞLERİ BİRİNCİL HALE GELDİ; SINIFLAR BOĞULDU, TAŞTI; BEŞ SINIF ‘TEK ÖĞRETMEN’E BAZAN DA ‘HİÇ ÖĞRETMEN’E BIRAKILDI. KÖY BAŞINA 55 ER/ERBAŞ, 2 ASTSUBAY, 1 SUBAY DÜŞERKEN BİR KÖYE BEŞ ÖĞRETMEN HATTA GENELDE BİR KÖYE BİR ÖĞRETMEN ÇOK GÖRÜLDÜ. BÖYLELİKLE İNSAN-I KÂMİL DEĞİL, İNSAN-I REZİL YETİŞTİRME MUTEBER BİR EYLEME DÖNÜŞTÜ.

HER ŞEY ‘TEK TİP’, KISACA İNSANIMIZ BİLE ‘HİÇ TİP’ HALİNE GETİRİLDİ. BUNU TARİHTEKİ EN CANİ DİKTATÖRLER BİLE BAŞARAMAZKEN BU ÜLKE DEMOKRASİ (!) ORTAMINDA BAŞARDI. SONUÇ OLARAK ‘UMUDUN PARLAK ÇEHRESİ’ UMUTSUZLUĞUN, TÜKENMİŞLİĞİN, ÖLÜMÜN SOĞUK BUSESİ OLDU...

TOPLUMSAL DENEYİMLERİMİZİN VE BİLGİ BİRİKİMİMİZİN GELECEK KUŞAKLARA AKTARILMASI; TOPLUMSAL DÜZENİN KURUM VE KURALLARIYLA SÜREKLİLİĞİNİN SAĞLANMASI; YOKSUL KESİMLERE YAŞAMA UMUDUNUN, AZİM VE KARARLILIĞININ AŞILANMASI; İNSANLARIMIZIN HEM TOPLUMSAL HEM DE İÇSEL ÇATIŞMALARINI AZALTMALARI; ÖNCE KENDİLERİ İLE SONRA DA HER TÜRLÜ ÇEVRE İLE BARIŞIK OLMALARI; HAKLARINI SAVUNAN, TALEP EDEN, ALAN BİREY OLMALARI; GÖREV VE SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE VE DENGELİ OLARAK PEŞİNDE OLMALARI; TOPLUMUMUZDAKİ İÇ HUZURU SAĞLAMASI; BİREYLERİN SUÇA YÖNELİMLERİNİ ENGELLEMESİ; ÇALIŞMA BARIŞINA VE VERİMLİLİĞE KATKILARI; DEMOKRATİK YAŞAM BİÇİMİNİN YILMAZ SAVUNUCUSU FERTLERİNİN YETİŞTİRİLMESİ; BİREYLERİN HEM KENDİLERİNİ, HEM ÇEVRELERİNİ, HEM DE ÜLKE İNSANLARINI MACERALARA SÜRÜKLEMEKTEN KAÇINMALARI; BİREYLERİN KİŞİSEL BENLİKLERİNİ KEŞFETMELERİ İLE BARIŞ ORTAMININ TOPLUM YAŞAMINA YERLEŞMESİNİ SAĞLAMASI; SORAN, SORGULAYAN, TALEP EDEN, VEREN, KAÇMAYAN, PAYLAŞAN, UZLAŞAN, KİTLESEL OLUŞUMLARA KATILAN BİREYLERİN YETİŞTİRİLMESİNİN TEMELİ, EĞİTİM VE ÖĞRETİMDEN GEÇMEKTEDİR.

ANCAK, YETİŞMİŞ, EĞİTİM VE ÖĞRETİM AÇISINDAN DONANMIŞ TOPLUMLAR

· GÜDÜLEMEZ,

· YILDIRILAMAZ,

· ALDATILAMAZ,

· SİNDİRİLEMEZ,

· KULLANILAMAZ,

· YÖNLENDİRİLEMEZ,

· MACERAYA SÜRÜKLENEMEZ,

· KUL, KÖLE HALİNE GETİRİLEMEZ,

· BEYİNSEL OLARAK İĞFAL EDİLEMEZ,

· ÖZGÜRLÜĞÜ VE HAKLARI KISITLANAMAZ,

· TAHAKKÜM ALTINDA İDARE EDİLEMEZLER.

BU DURUM İSE SAHTE VE ŞAHSİYETİNİ ARAR DURUMDAKİ, DEMOKRASİLERİN SONU; HÜSRANI VE YIKILMASI DEMEKTİR.

KORKULAR, TEHDİTLER, ŞANTAJLAR, KAYIRMA VE TALANLAR, SOYGUNLAR, SÖMÜRÜLER, İĞFALLER, HALÜSÜNASYONLAR, SERABLAR ÜZERİNE KURULMUŞ SAHTE DÜZENLER, EĞİTİMLİ TOPLUMLARDA YEŞEREMEZ VE YAŞAYAMAZLAR.

BU NEDENLEDİR Kİ; ÜLKEMİZDE ‘NORM KADRO’ SADECE ‘KİŞİ/ELEMAN’ KAYDIRMALARINDA VE KAYIRMALARINDA UYGULANMAKTA; ÖĞRETMENLERİMİZ SEFALETE MAHKUM EDİLMEKTE; VELİLERİN OKULLARIMIZDA SOYULMALARINA HER TÜRLÜ ORTAM HAZIRLANMAKTA; KURUMLARINDAKİ ÖĞRENCİLERİN, ÖĞRETMENLERİN VE GÖREVLİLERİN YAŞAMSAL ŞARTLARINI SAĞLAMAYA ÇALIŞAN VE BU AMAÇLA VELİLERDEN KATKI TALEP EDEN YÖNETİCİLER YASALAR ARENASINDA PARÇALATILMAKTA; SEKİZ YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİM İÇİN HEMEN HERŞEYDEN YAPILAN KESİNTİLER BUHARLAŞMAKTA, YOK OLMAKTA; EĞİTİM KURUMLARIMIZ, GENELLİKLE VELİLERİN KURTULMAK VE RAHAT ZAMAN GEÇİRMEK İÇİN İTTİRDİKLERİ, OKUL YÖNETİCİLERİNİN YASAL ZORUNLULUKLAR NEDENİYLE ÜST ÜSTE İSTİFLEDİKLERİ, ÖĞRETMENLERİN BAŞINA SARDIRDIKLARI, KONTROL EDİLEMEZ, YÖNLENDİRİLEMEZ, EĞİTİLEMEZ, EVLERİNDEKİ ÇELİŞKİ VE ÇATIŞMALARI OKUL ORTAMINDA KUSMALARININ ÖNÜNE GEÇİLEMEZ ÇOCUK DEPOLARI HALİNE GETİRİLMEKTE; BÜTÜN PEDAGOJİK, SOSYOLOJİK, PSİKOLOJİK GEREKLİLİKLER VE REALİTELER KATLEDİLMEKTE; BAKANLIK, MENFAAT MİLLİYETÇİLERİ, NEMA DİNCİLERİ, SÖMÜRGECİ SOSYAL DEMOKRATLAR, FAŞİST LİBERALLER, SAHTE HALKÇILARININ KISACA MENFAAT VE SOYGUN ÇETELERİNİN ELİNDE YAŞAM MÜCADELESİ VERMEKTEDİR.

GELECEĞİMİZİ EMANET ETTİĞİMİZ EĞİTİMCİLERİMİZ ÜVEY EVLAT, İKİNCİ SINIF MEMUR; GELECEĞİMİZ OLAN PIRIL PIRIL FİDANLARIMIZ DENEK; VELİLERİMİZ DARPHANE; BAKANLIK KALPAZANLAR DURAĞI OLARAK DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR.

ÖĞRETMEN EVLERİ SİYASİLERİN ÇİFTLİĞİ VE HATTA KİRLİ İLİŞKİLERİNİN PARAVANI, BÜROKRAT YAKINLARININ MİSAFİRHANESİ, HATIRLI KİŞİLERİN KONAĞI OLURKEN EĞİTİMCİLERİMİZ İÇİN BİR ÇİLE VE IZDIRAP YAPISI, KENDİ YERLERİNDE DIŞLANDIKLARI UTANÇ KAPISI DURUMUNU KORUMAKTADIR. HER YIL BANDROL SOYGUNLARI ÖĞRETMENEVLERİ ÜYELİĞİ ADI ALTINDA UYGULANMAKTA VE HATTA ÖĞRETMEN KİMLİK KARTLARI ONLARI SOYMANIN VESİKASI DURUMUNU SÜRDÜRMEKTEDİR.

EĞİTİMCİLER AYNI ZAMANDA SOYGUN VE TALAN ŞEBEKELERİNİN HER FIRSATTA SOYDUKLARI, TACİZ ETTİKLERİ, GASP ETTİKLERİ BİRER ÇARESİZLER TOPLULUĞU DURUMUNDADIRLAR.

TALİM-TERBİYE KURULLARINDA OYNANAN OYUNLAR VE KURULAN TEZGAHLAR, MEZHEPLERİ, ETNİK AYRILIKÇI GÜÇLERİ, İNSANLIK DÜŞMANLARINI, KAN VE GÖZYAŞI TACİRLERİNİ BESLEMEKTEDİR.

TÜM BUNLAR OLURKEN BİZLERİ YÖNETEN VE ÜLKENİN KENDİ İKBAL VE İSTİKBALLERİ İLE İLGİLİ HER İLGİLİ/İLGİSİZ KONULARINA BURUNLARINI SOKAN, AHKAM KESEN, FETVA VEREN, YARGILAYAN, CELLATLIK YAPMAKTAN DAHİ ÇEKİNMEYEN PAŞA ÖZLEMİ İÇİNDEKİ GENERALLERİNDEN HİÇ SES ÇIKMAMAKTA, UMARSIZCA VE HAYASIZCA GÖRMEZLİKTEN GELMEKTEDİRLER.

CUMHURİYETİN İLANINDAN BU YANA BİRKAÇ DÖNEM HARİÇ EĞİTİM, SAĞLIK, ADALET, YATIRIM BÜTÇELERİNİN TOPLAMININ DAHİ GÖLGEDE KALACAĞI BÜTÇELERİ GASPEDEN, SON EKONOMİK KRİZDEN HEMEN İKİ GÜN SONRA KADROSUZLUKTAN EMEKLİ ETMEYİ PLANLADIKLARININ TAZMİNATLARINI HER RÜTBEDE YAKLAŞIK BEŞ KATI ARTTIRAN BU KİŞİLİKSİZLER, TÜM BU OLUMSUZLUKLARIN DA BAŞ SORUMLUSU KONUMUNDADIRLAR.

BU YENİÇERİ GÜRUHUNDAN HESAP SORAMAYAN SEÇİLMİŞLER İSE YARDIM, YATAKLIK SUÇU YANINDA, İŞBİRLİKÇİLİK KONUMLARINI SÜRDÜRMEKTEDİRLER. ÇÜNKÜ DEVLET YAĞMASININ SONUCU OLUŞAN PAYLAŞIMDA, HIRSIZLIĞIN, SİVİL, ASKER, SEÇİLMİŞ, ATANMIŞ AYRIMI YOKTUR. ASLINDA TALAN EDİLEN VE YAĞMALANAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN, TÜRK HALKININ, GELECEK KUŞAKLARIMIZIN REFAHI VE BEKASIDIR.

İŞTE BU GENEL MANZARA ORTAMINDA RİYAKARCA KUTLANAN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNLERİ, BAŞÖĞRETMEN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN REDDEDİLİŞ, İNKAR EDİLİŞ VE HATTA KATLEDİLİŞ YILDÖNÜMLERİDİR. CUMHURİYETİN ONUNCU YILINDA TUTSAK KALMIŞ ZÜRRİYETSİZ VE KIFAYETSİZ BEYİNLERE EMANET EDİLMİŞ TÜRKİYE YÖNETİMİ, TÜRK HALKI, ARTIK HESAP SORMALI VE KENDİ KADERİNE HAKİM OLMALIDIR. AKSİ TAKTİRDE BU ÜLKE SEVR KOŞULLARINI DAHİ ARAR HALE GELECEKTİR.

DÜNYANIN, HATTA TERÖRİST UNSURLARIN DAHİ ÇAĞ DEĞİŞİMİ YAŞADIĞI; SANAYİ TOPLUMUNDAN BİLGİ TOPLUMUNA YÖNELDİĞİ BU DÖNEMDE ÜLKEMİZ; ŞAHSİ MENFAATLERİNİ, MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİYLE TEVHİD ETMİŞ İHANET ŞEBEKELERİNİN ELİNDEN KURTARILMALI VE BAŞÖĞRETMEN’İN GÖZYAŞLARI DİNDİRİLMELİDİR.

ÜLKEMİZDE DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, İNSAN HAKLARI, ÇAĞDAŞLIK, EVRENSELLİK, İNSANCA YAŞAMAK VE YAŞAMI ONURLA SÜRDÜRMEK ÇABA VE DİRENÇLERİNİ, KARARLILIĞINI, AZİM VE İRADESİNİ ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELEN BU İHANETLER VE İHANET ŞEBEKELERİ ER YA DA GEÇ BİZLERİ VE BİZLER GİBİLERİNİ ÜNİFORMALI/ÜNİFORMASIZ KARŞILARINDA BULACAKLARDIR.

GÜN, RİYAKARCA VE SAHTEKÂRCA HESAP SORMAYA YELTENEN YÜZSÜZLERİN HESAP VERME GÜNÜDÜR.

GÜN, ÜLKEYİ BU HALE GETİRİP, BEŞİKTEN MEZARA SİYASET VE HÜKÜMRANLIK PEŞİNDE KOŞAN ŞARLATANLARI VE AVANESİNİ, KÖLELERİNİ ÜLKENİN KADERİNDEN SİLME VE KAZIMA GÜNÜDÜR.

BU BİLDİRİMİZİ 11 EYLÜL 2001 GÜN VE 01 NOLU BİLDİRİNİN DEVAMI VE BÜTÜNLEYİCİSİ OLARAK TÜRK KAMUOYUNUN BİLGİLERİNE SAYGILARIMIZLA ARZ EDERİZ.

NOT: hhmemis.blogspot.com’dan alınmıştır.

14 Kasım 2009 Cumartesi

HARBİYE'DEN HER MEZUN OLAN HARBİYELİ DEĞİLDİR

Saygıdeğer Dostlar ve bu blogu izleyenler.

HARBİYELİ olmak demek, sadece HARBİYE mezunu olmak demek değildir.
HARBİYELİ'lik bir VASIFTIR. Harbiye mezunu olmasına rağmen bu vasıfları haiz olmayan nasıl HARBİYELİ olamazsa, Harbiye'den mezun olmmasına rağmen bu vasıfları hazi olan HARBİYELİ olabilir.
Aslında HARBİYELİLİK ile TÜRKLÜK, İNSANLIK VE HATTA MÜSLÜMANLIK komşu kavramlardır. Üstin nitelikler bütünü birini yaratık mı yoksa insan mı olduğunu ortaya koyar.
Bir yaratık "Anti-Emperyalist, Anti-Kapitalist" değilse İNSAN değil sadece YARATIK'tır.
Biri "MASUMUN, MAZLUMUN, HAKLININ VE HAKKIN YANINDA DEĞİLSE" o sadece İNSAN sıfatındaki MAHLUKATTIR.
HARBİYELİ'lik de böyledir.
İnsan olamayan HARBİYELİ olamaz.
TÜRK olmayan HARBİYELİ olamaz.
Adam olmayan da HARBİYELİ olamaz.
İşte sizlere bir HARBİYELİ ÖRNEĞİ.
Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK.
O günümüzdeki ATATÜRK'ün silah arkadaşlarından.
O günümüzdeki Mustafa MUĞLALI'nın yaranlarında.
O KURTULUŞ MÜCADELESİNİ kanlarıyla sulamış, aziz şehitlerimizin hamurunda.
O günümüzün Şems-i TEBRİZİ'si.
Onun bugün yanında olmayan ve kendine HARBİYELİ diyenlere sesleniyorum. Sizlerin savaş kaçkını, Tarık Bin ZİYAD'ın komutancıklarınızdan ne farkınız var?
Tarık Bin ZİYAD onlara dememiş miydi: "Gidin evinize, karınızı etekleri altına saklanın" diye.
Peki siz hala ortada neden çalım satarak dolaşırsınız?
Sizler neden hala Orduevleri'nin lobilerinde höpürdeterek kahve zıkkımlanır durursunuz?
Siz HARBİYELİ misiniz?
Siz ADAM mısınız da oraları İŞGAL edersiniz?
Neredesiniz a yüreksizler, a zavallılar, a korkaklar, a çakallar; neredesiniz?
Neden GEREĞİNİ yaparak Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK'ün yanında yer almazsınız?
Yargı o ve onlar hakkında kararını verecektir. Yargı yanılsa bile TARİH yanılmayacaktır.
Ama siz HARBİYELİLER, o hüküm giyinceye kadar hatta giydikten sonra onun yanında olmanız gerekmez mi?
Adam olun adam! Ondan sonra HARBİYELİ olmaya çalışın.
Süslü ünifırma giymeniz demek ADAM oLmanız, harbiyeli OLMANIZ demek değildir; bu sözlerii unutmayınız.
İşte sizlere HARBİYELİ olduğunuzu ispat etme fırsatı.
Aşağıda Saygıdeğer Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK'ün kaleme aldığı bir AÇIK MEKTUP var. İktidarın başına yazılmış bir AÇIK MEKTUP. Bu mektubu bütün çevrenize dağıtın, insanlara fotokopi çektirerek dağıtın. Ya da gidin evinize eşinizin eteği altına, tam siper saklanın...

BAŞBAKAN’A AÇIK MEKTUP

İrtica İle Mücadele Planı adı verilen “Belgedeki sahteciliği, düzmece raporlarla örtmeye çalışanlar” sizi açığa düşürmek istemektedirler.

“ERGENEKON” sürecinde gözaltına alınan ve ardından da tutuklanan Malulen Emekli Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK, Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’a bir “Açık Mektup” gönderdi. Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’a hitaben, tüm kamuoyunun şahadeti ile gönderilen mektup, acilen yanıtlanması gereken iddialarla dolu. Kamuoyunun “Devlet Övünç Madalyası”nı Cumhurbaşkanlığına iade etmesi girişimi ile yakından tanıdığı Gazi Üsteğmen “Açık Mektubu”nda ciddi ithamları gündeme getiriyor.

İşte o mektubun tam metni:

"SAHTEKARLIĞI, İHANETİ VE ZULMÜ GÖRÜP SUSAN DA

SAHTEKARLIĞA, İHANETE, ZULME ORTAKTIR.

KURTULUŞ SAVAŞI

KORKAKLARLA, HAİNLERLE, SAHTEKARLARLA KAZANILMAMIŞTIR."

Avukat Serdar ÖZTÜRK

“BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A AÇIK MEKTUP,

Sayın Başbakan,

İstanbul Özel yetkili Cumhuriyet Savcılığına "ıslak imza" içerdiği iddia edilerek gönderilen belge, "Teknolojik İmkanlar" kullanılarak üretilmiş başka bir sahte belgedir. Yeni gönderilen belgenin, önceki fotokopi belgeden tek farkı, teknolojik imkanlarla imzanın renkli hale getirilmiş olmasıdır.

"Islak İmza" içerdiği iddia edilen belgedeki sahteciliği ortaya çıkartmak ise gayet kolaydır. Özel yetkili savcılar tarafından, Adli Tıp Kurumuna bir hafta önce atanan ve GRAFOLOJİ UZMANI olmayan tıp doktorlarına hazırlattırılan ve ısmarlama olduğu açıkça sırıtan bu rapor dahi, suça konu belgedeki sahteciliği örtemez.

Benim Adli Tıp Kurumunda ki raporu düzenleyen şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunmam ve detaylı olarak sahteciliğin nasıl ortaya çıkartılacağını açıklamamdan sonra paniğe kapılan sahte belge üreticileri, ikinci bir ihbar mektubu (E-Mail olarak) göndererek, belge aslının Askeri Savcılık tarafından istenilip, Jandarma Kriminalden "belge sahtedir" şeklinde rapor alınacağını yazarak, kamuoyunu yanıltıcı propagandalarına devam etmektedirler. Bir kısım müellif ise, imzanın sahteliği kanıtlandığında, bu belgenin TSK. ne ait olmadığı, TSK. ne saldırmak için üretilmiş sahte bir belge olduğu gerçeğinin ortaya çıkacağı korkusu ile, imzaya değil içeriğine bakın diye kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadır.

Belgedeki sahteciliğin ortaya çıkartılması için, "ıslak imzalı" olduğu iddia edilen, dokümanın bana göre askeri savcılığa gönderilmesine dahi gerek bulunmamaktadır. "O albayı adalete teslim edin" diye çağrı yapan siz sayın başbakan, eğer zerre kadar yüreğiniz var ise, zerre kadar adalete inancınız var ise ve samimiyetle maddi gerçeğin ortaya çıkmasını istiyorsanız; suça konu belge ile ilgili GRAFOLOJİ raporunu, uzmanlığı olmadığı halde düzenleyen ve suç işleyen ATK çalışanlarının hazırladığı düzmece raporu bir yana bırakın, İTÜ. 'nde görevli grafoloji uzmanları, İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsünde görevli GRAFOLOJİ uzmanları ve Adli Tıp Kurumunda görevli, uzman olmadığı halde bu incelemeyi yapan şahıslar dışında, GERÇEK GRAFOLOGLARDAN oluşan, BİR KURULA, savcı Zekeriya ÖZ, askeri savcı ve jandarma kriminal uzmanlarının sadece gözlemci olarak katılımıyla, iddiaya konu belge aslının; altındaki imzanın 12 Haziran 2009 tarihinden sonra ki bir tarihte atılıp atılmadığının mürekkep analizi ile belirlenmesi, ıslak olduğu iddia edilen imzadaki mürekkebin,kartuş/toner mürekkebi olup olmadığının tespit edilerek, belgenin bilgisayarda renkli imzalı olacak şekilde ve sahte olarak hazırlanıp hazırlanmadığının belirlenmesi, imzanın gerçekten Alb. DURSUN ÇİÇEK 'in eli ürünü olup olmadığının belirlenmesi, Alb. Dursun ÇİÇEK' in belgenin düzenlendiği iddia edilen NİSAN 2009 dan, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki görevinden ayrıldığı tarihe kadar imzaladığı tüm belgelerdeki ıslak imzaların mürekkebi ile, sahte hazırlanmış ve ıslak imzalı olduğu iddia edilen belgedeki mürekkebin karşılaştırılması ile uyum olup olmadığının belirlenmesi ve asıl olduğu iddia edilen belge ile, benim ofisimde bulunan fotokopi belgenin bire bir uyumlu olup olmadığının belirlenmesi için gerekli laboratuar incelemelerinin yapılmasını sağlayın.

Bu incelemeleri, tümü ile sivil uzmanlardan oluşan bu kurula yaptırdığınız takdirde dahi, belgenin sahte olduğunu göreceksiniz. Bu incelemeleri yaptırtmayıp gerçeklerden kaçarsanız ve gerçekleri örtmeye çalışırsanız, belgedeki sahtecilik bir şekilde ortaya çıktığında, Siz, iktidarını korumak için sahte belgelere sığınacak kadar acz içine düşmüş bir başbakan ve sahte belgelerle kendi ordusuna saldıran bir hain durumuna düşürüleceksiniz. Açıkça itham ediyorum ki, belgedeki sahteciliği, düzmece raporlarla örtmeye çalışanların sizi düşürmeye çalıştığı konum budur.

Belgedeki sahtekarlık ortaya çıktığı zaman, size tavsiyem, altına Mersedes vererek desteklemenize rağmen, SÜREKLİ SUÇ İŞLEYEREK BİR BATAKLIK YARATMIŞ OLAN SAVCILARIN ARKASINDA DURMAYIN VE ONLARI ADALETE TESLİM EDİN.

06.11.2009

Avukat Serdar ÖZTÜRK”

NOT: Bu yazı hhmemis.blogspot.com adlı BLOG'dan alınmıştır.

14 Ağustos 2009 Cuma

GAZİ ÜSTEĞMEN SAYIN SERDAR ÖZTÜRK'ÜN MADALYASINI İADE İÇİN CUMHURBAŞKANLIĞINA YAZDIĞI ANCAK HALA CEVAP VERİLEMEYEN DİLEKÇESİ


ONLAR OLMASAYDI, BELKİ DE ŞU ANDA YA YOKTUK YA DA BAŞIMIZDA BİR BAŞKA ÜLKENİN BAYRAĞI DALGALANIYORDU.

ONLAR, YANİ GAZİLERİMİZ YANİ ŞEHİTLERİMİZ İNANCIMIZA GÖRE AHİRETTE ÜMMETİ OLMAKTAN GURUR DUYDUĞUMUZ PEYGAMBER EFENDİMİZİN YANINDA OLACAKLAR; PEKİ ONLARDAN BİRİ OLAN GAZİ ÜSTEĞMEN SERDAR ÖZTÜRK'ÜN MADALYASINI İADE ETMESİNE SEBEP OLANLAR...

BİR ŞEHİT İÇİN AL KANLAR İÇİNDEKİ ELBİSESİ YANİ KEFENİ NE İSE BİR GAZİ İÇİN DE MADALYASI ODUR. O GAZİYİ O MADALYASINI İADE ETTİRECEK ÇİZGİYE TAŞIMAK İSE NEREDEYSE İMKANSIZIDIR. ANCAK ÜLKEDE AYAKLAR BAŞ, BAŞLAR DA AYAK OLUNCA BU KAÇINILMAZ OLMUŞTUR.

GAZİLER İFTİRALARLA GÖZALTINA ALINMIŞ, TUTUKLANMIŞ HORLANMIŞ; ŞEHİTLERE KELLE", TERÖRİST BAŞINA "SAYIN", EŞKIYA BAŞINA İSE "VEKİLLER BAŞI" PAYESİ VERİLMİŞTİR.

İŞTE SİZLERE İBRET DOLU BİR DİLEKÇE VE BASIN AÇIKLAMASI...

EĞER BU DİLEKÇE VE BU AÇIKLAMA YÜREĞİNİZİ SIZLATMIYOR VE HALA AKLINIZI BAŞINIZA GETİRMİYORSA "İNSANLIĞINIZDAN", "İSLAMİYETTEN", HAZRETİ MUHAMMEDİN ÜMMETLİĞİNDEN İSTİFA ETME ZAMANINIZ GELMİŞ DEMEKTİR.

SAYGIDEĞER GAZİ ÜSTEĞMEN SERDAR ÖZTÜRK, BUGÜN İADE ETTİĞİN MADALYANI UMARIM VE DİLERİMKİ RUZ-İ MAHŞERDE BOYNUNA PEYGAMBER EFENDİMİZ TAKAR, O TERTEMİZ ALNINI O ÖPER...
İŞTE O DİLEKÇE VE O BASIN AÇIKLAMASI
T.C.
CUMHURBAŞKANLIĞINA


Konu : “DEVLET ÖVÜNÇ” madalyasının iadesi hakkında.

1985 yılında, diğer binlerce Kara Harp Okulu mezunu subay gibi, “gerekirse Vatan uğrunda canımı feda etmeye” yemin ederek askerlik mesleğine adım attım. Askerlik hayatım boyunca yeminime sadık kaldım.
1993-1994 tarihleri arasında, ŞIRNAK İLİ, SİLOPİ İLÇESİ, ÇALIŞKAN KÖYÜ bölgesinde konuşlu EREN bölüğünde, bölük komutanı olarak görev yaptım. Bu görevim esnasında, 13.10.1994 tarihinde, Kuzey Irak sınırında icra edilen bir operasyon da, bubi tuzağına basmak sureti ile ağır yaralandım. İki hafta komada kaldım ve 2 yıl boyunca GATA’ da tedavi gördüm. Bir gözümü ve bazı iç organlarımı tamamen kaybettim.
Bu nedenle, devletim tarafından şahsıma “DEVLET ÖVÜNÇ MADALYASI” verilmiştir. 03.06.2009 tarihinde, İstanbul Özel Yetkili 11nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkımda “Terör Örgütü Üyeliği” iddiası ile yakalama kararı verilmiştir.
BİR İNSAN, HEM DEVLETİNİN ÖVÜNCÜNE MAZHAR OLMUŞ BİR KAHRAMAN, HEMDE TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLAMAZ. YAPTIĞIM HİZMET, FEDA ETTİĞİM GENÇLİĞİM VE SAĞLIĞIM DEVLETİME HELALDİR.
Ancak, bu çelişkinin giderilmesi maksadıyla, sayın CUMHURBAŞKANLIĞI’ NCA tarafıma verilen DEVLET ÖVÜNÇ MADALYASINI, makamınıza iade etmek zorunluluğu doğmuştur.

Saygılarımla,
AVUKAT SERDAR ÖZTÜRK
(EMEKLİ GAZİ ÜSTEĞMEN)
KAMUOYU AÇIKLAMASI

2008/1756 numaralı yakalama-arama-el koyma kararı gereğince 4 HAZİRAN 2009 tarihinde Avukat Serdar ÖZTÜRK’ün evinde ve iş yerinde aramalar yapılmış ve bir takım evraklara ve dokümanlara el konulmuştur. 7 OCAK 2009 tarihinde gözaltına alınan ve müteakiben 12 OCAK 2009 tarihinde tutuklanan Avukat Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın müdafiliğini yürütmekte olan Avukat Serdar ÖZTÜRK,. Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın müdafisi sıfatı ile, Levent GÖKTAŞ’ın tutuklanmasına neden olan 51 nolu DVD’nin polis tarafından bırakıldığı yönünde kuvvetli şüphe bulunması sebebi ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na aramayı gerçekleştiren polisler hakkında ve DVD’nin içeriğini oluşturdukları gerekçesi ile İstanbul TEM şube görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Devam eden süreçte soruşturma kapsamında polisler tarafından yapılan usulsüzlükler ve savcılık sorgusundan önce polisler tarafında TSK aleyhine kullanılan ifadeler nedeni ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına da ayrı ayrı suç duyurusunda bulunmuştur..Bu kapsam da askeri sır niteliğinde bilgiler içeren 51 Nolu DVD’nin TCK’nın 125. Maddesine aykırı olarak mahkemece tutanağa bağlanması gerekirken polisler tarafından tutanağa bağlanması nedeni ile 5237 sayılı TCK’nın 257/1. Maddesi ile 339. Maddesi gereğince cezalandırılmaları için Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na, sorgu öncesi İstanbul terörle Mücadele bölümünde amir konumundaki polislerin TSK aleyhine aşağılayıcı ifadelerde bulunmaları ve “Ergenekon Terör Örgüt eşittir TSK dır” şeklindeki beyanları nedeni ile Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na TSK 301. Maddesi gereğince suç duyurusunda bulunmuştur. Keza , 12 OCAK 2009 tarihinde tutuklanan avukat Mustafa Levent GÖKTAŞ hakkında çıkan haberlere karşı yoğun bir tekzip mücadelesi yürütmüş ve bu kapsamda bir çok basın yayın organına cevap ve düzeltme metinleri yayınlatmıştır. Poyrazköy’de bulunan Law silahlarının ve ihbar mailleri ile sahte isimli imzasız gönderilen mektup hakkında mektubu ve e mailli gönderen kimliği meçhul kişinin yakalanarak cezalandırılması için Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştur.

Ankara da büromda çıktığı iddia edilen bazı evraklar, Maksel marka CD, 300 adet mermi, Beyaz klasör içindeki 1 den 326 ya kadar numaralandırılmış evraklar ile 1 den 40 a kadar numaralandırılmış dokümanlar kesinlikle bana ait değildir. Söz konusu evrakların işyerine konması ile ilgili yasal şikayet süreci avukatlarım tarafından başlatmıştır. ( Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2009/77688 sayılı soruşturması) Ayrıca söz konusu doküman ve materyaller üzerinde parmak izi araştırması yapılması talebimizi 06.06.2009 tarihi itibari ile tarafınıza iletmiş bulunmaktayız. Aşağıda arz ve izah ettiğim hususlardan da anlaşılacağı üzere iş yerimde bulunduğu iddia edilen doküman ve materyallerin bende ve dolayısı ile iş yerimde olmasına imkan yoktur. Şüphe yok ki art niyetli birileri tarafından bu doküman ve materyaller iş yerime önceden yerleştirilmiştir. Ancak adalet er ya da geç tecelli edecek tarafıma suç isnat eden gerçek suçlular adaletten kaçamayacaklardır.

Müdafilik görevini yürüttüğüm Avukat Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın iş yerine önceden yerleştirilen meşhur 51 numaralı DVD yüzünden tutuklanması ve yine bu süreçte bir çok şüphelinin benzer şekilde suçlama ve isnatlarla karşı karşıya kalmaları ve tutuklanmaları üzerine; iş yerinde birlikte çalıştığım avukat arkadaşlarım ve diğer çalışanlarla toplantı yaparak Avukat Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın başına gelenlerden ders alınması gerektiğini ve bu nedenle iş yerinde CD,DVD vb gibi materyallerin kullanılmaması için karar aldık. Bu kararı hemen uyguladık ve iş yerimizde evimde ve otomobilimde bulunan tüm CD ve DVD’ leri attık. Flaşh bellek kullanımına ise yalnızca kullanıcının sürekli üzerinde taşınması şartı ile izin verilmesine karar verdik. Ve Ocak 2009 dan itibaren bu karara uygun davrandık. Tek bir tane DVD yüzünden böylesine radikal bir karar alıp CD ve DVD kullanımına ne amaçla olursa olsun son vermeme rağmen yinede iş yerimden CD elde edilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır.

İş yerinde elektronik veri depolayıcılarının kullanımına herhangi bir iftira ile karşılaşmamak için son verdiğim halde iş yerimde 300 adet mermi bulunduruyor olmamı hiçbir mantık kuralı ile açıklayamazsınız çünkü o mermiler bana ait değildir ve daha önce hiç görmedim. Aynı şekilde kendimi akıl almaz suçlamalara hedef yapabilecek dokümanları da iş yerinde bulunduruyor olamam. Bunların aksini normal zekalı hiçbir insana kabul ettiremezsiniz. Oysa tüm bu materyalleri iş yerime yerleştiren güç, herkesi aptal yerine koyarak avukat olarak görev yaptığım bir soruşturmada kendimi şüpheli konumuna sokacak belge ve mermileri iş yerinde muhafaza ettiğime inanılmasını beklemektedir. Belirtmek isterim ki; bu bekleyiş süresinin sonunu görmeye kimsenin ömrü yetmeyecektir.

İş yerimde benimle birlikte 4 avukat, 1 stajyer avukat ve zaman içinde değişerek çalışan 3 sekreter bulunmaktadır. Her bir avukatın işleri diğerinden bağımsızdır. Böyle kalabalık bir ekibin çalıştığı iş yerine doğal olarak her gün onlarca kişi çok çeşitli sebep ve Saiklerle gelip gitmektedir. İş yerinde çalışan hiç kimsenin gelen giden herkesi tanıması mümkün değildir. Her bir avukatın odası birbirinden ayrı olup hiç kimsenin odasının kapısı kilitli değildir. Odalarda bulunan dolap ve çekmecelerden hiçbiri asla kilitli olmamıştır. Keza söz konusu materyal ve dokümanların bulunduğu iddia edilen dolap ve çekmecelerde kilitli değildir. İş yerine herhangi bir nedenle gelen, herhangi bir kişi, işyerinin anılan yoğunluğu karşısında kimseye fark ettirmeden bunları kolaylıkla bırakabilir. Fakat bu materyallerin bir günden daha önce yerleştirilmiş olmasına imkan yoktur. Çünkü iş yerinden arama tarihinden iki gün önce detaylı bir temizlik yapılmış, tüm dolaplar ve çekmecelerde bulunan dosya klasör ve her türlü obje yerinden çıkarılarak silinmiş temizlenmiş ve tekrar yerine yerleştirilmiştir. Benim odamda mavi renk dışında klasör kullanılmadığım tüm çalışanlar tarafından bilinmektedir.

Arz ve izah ettiğim bu hususları ispat edeceğimden dolayı işyeri aramasında ele geçirildiği iddia edilen doküman ve materyallerin tarafıma aidiyetini kesinlikle kabul etmiyorum. Diğer taraftan Beşiktaş/ Bebek de sahibi, oturanı olduğum ya da mesleki faaliyet gösterdiğim herhangi bir adres yoktur. Arama yapılan adres tarafıma ait değildir. Bu adreste el konulan hiçbir malzeme de, kartvizitler hariç, bana ait değildir. Bana ait kartvizitlerin bulunması tesadüfidir. Esasen bu adreste bir maden firması faaliyet göstermektedir. Söz konusu firma Avukat Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın müvekkili olup Silivri Cezaevine Mustafa Levent GÖKTAŞ’ı ziyarete giderken firmadan zaman zaman araç talep etmekteyim. Bu geliş gidişlerimde firmaya uğramaktayım dolayısı ile söz konusu kartvizitleri orada unutmuş olmam ya da çantamdan düşürmüş olmam ihtimali yüksektir.

Herhangi bir terör örgütünün üyesi olmadığım gibi herhangi bir terör örgütüne yardımım da söz konusu değildir. Ancak bu soruşturmanın Amerika birleşik Devletleri gizli servisi CIA tarafından angaje edilmiş bir cemaatin 30 yıllık bir süreç içerisinde emniyet ve yargı sistemi içerisine illegal olarak sızdırdığı elemanları tarafından hukuki süreç maskesi altında yürütülen, açıkça Türkiye Cumhuriyetini ve TSK’ni hedef alan örtülü, bir faaliyet olduğu düşüncesindeyim. Aynı şekilde mevcut siyasi yapının da bahse konu hukuki süreç maskesi altında yürütülen örtülü operasyonu kendisine yönelen muhalefeti susturmak korkutmak ve sindirmek amacı ile kullandığı anlaşılmakla aynı zamanda bu soruşturmanın siyasi bir soruşturma olduğu siyasi soruşturmalarda hukukilik aranamayacağı ciheti ile susma hakkını kullanmam gerekmiştir. 07.06.2009

Şüpheli Avukat Serdar ÖZTÜRK

PKK'YI MUTLU EDEN GÖZALTILAR, TUTUKLAMALARDAN BİRİ

Yüce Türk Milleti ve Sayın Basın Mensupları,

Yıllarca ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞINDA görev yapmış ve PKK terör örgütüne en büyük darbelerin vurulduğu bütün operasyonlarda yer almış, atılganlığı ve cesareti ile, O’nu tanıma şansı elde eden herkesin gerçek bir kahraman olarak gördüğü, Türk Silahlı Kuvvetlerinde 3 adet Üstün Cesaret ve Feragat Altın Madalyası sahibi bir subay olan Em. Alb. Mustafa LEVENT GÖKTAŞ, 07.01.2009 GÜNÜ SAAT 10.30 da AVUKATLIK ofisinde gözlem altına alınmıştır.
Polisler, yıllarca PKK lı teröristlere ve T.C. ne düşman olan odaklara aman vermemiş olan bir gazinin ofisini değil, sanki azılı bir teröristin hücre evine baskın yapar gibi ofise girmişlerdir. Yapılan aramada, avukatlık ofisine ve mesleki faaliyetlere ait tüm dosya ve dokumanlar polisler tarafından esasen mesleki dokümanları İNCELEME YETKİLERİ BULUNMAMAKTA İKEN yasaya aykırı olarak tek tek incelenmiş ve askeri mahkemelerde görülen dava dosyalarının muhtevasında bulunan hizmete özel belgeler sanki bir delilmiş gibi anlamsızca alınmaya kalkışılmıştır. Polisin avukat- müvekkil arasında gizli olan ve herhangi bir terör örgütünün üyesi olunduğunun değil delili, delil başlangıcı bile olamayacağını ortalama zekaya sahip bir insanın anlayabileceği belgelere el koymaya kalkması, aramaya iştirak eden Cumhuriyet Savcısının “bunlar dava dosyaları ile ilgili, arama kararına dayanak olan iddialarla alakası yok. Üzerinde her gizli yazısı gördüğünüz şeyi alın diye mi talimat verildi size” diye müdahalesi ile ancak engellenebilmiştir.

Polis, avukatlık mesleğine ilişkin olduğu ifade edilen dosyaları ve belgeleri inceleyemez. CMK. nun 130/2nci maddesine göre ayrı bir poşete koyup mühürlemesi ve gerçekten avukatlık mesleği ile ilgili olup olmadığının belirlenmesi için SULH CEZA MAHKEMESİNE göndermesi gerekmekte iken YASAYI UYGULAMASI GEREKENLER YASAYA AYKIRI DAVRANMIŞLAR ve yıllarca teröre karşı mücadele etmiş bir subaya adeta özel olarak hedef alınmış gibi hukuk dışı uygulamalar gerçekleştirmiştir. Halen avukatlık yapmakta olan Em. Alb. Mustafa Levent GÖKTAŞ’ a yönelik Bu KANUN DIŞI UYGULAMA Ankara Barosu Başkanlığı tarafından görevlendirilen Avukatlar tarafından da tutanakla tespit edilmiş, polisler tarafından tutulan tutanağa da şerh düşülmüştür.
Avukatlık Ofisinde Bulunan ve el konulan dokumanlar disketler ve CD. ler arasında, görev yaptığı döneme ilişkin bazı hatıralar, resmi ve taşıma ruhsatlı silahına ait mermiler, klasik Türk müziği CD.leri, Tasavvuf müziği CD.leri ve NEY taksimleri, büroda görevli bayan bir avukatın rafting videosu , bayan avukatlardan birinin rahmetli annesinin anjiyo cd.si ve icra takiplerine ilişkin disketler bulunmaktadır. Ancak basına kim tarafından verildiği bilinmeyen açıklamalarda içeriği açıklanmadan “ ofiste yapılan aramada …. klasör evrak ve CD.ler ele geçti” gibi anlamsız değerlendirmeler yer alması üzüntü vericidir. Yukarıda muhteviyatı açıklanan bu belge dokuman ve CD. lerin bir terör örgütüne üye olunmanın belgeleri olup olmadığının değerlendirmesini, bahse konu bilgi kirliliğini yaratarak gaflet ve delalet içinde olduğunu gösterenlere değil, Kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.

Kim tarafından, ne maksatla ve nasıl bir bilgi kirliliği yaratmak amacıyla verildiği anlaşılamayan bu haberler karşısında, “buna bizim diyecek bir şeyimiz bulunmamaktadır” diyemediğimiz için, bu basın bilgilendirmesinin yapılması gerekmiştir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Avukat Serdar ÖZTÜRK - Avukat Demet REÇBER
Em. Alb. Mustafa Levent GÖKTAŞ Müdafiileri